24 Haziran 1941’de İstanbul’da dünyaya gelen Erkin Koray’ın annesi, İstanbul Şehir Orkestrası’nda ve Radyo Senfoni Orkestrası’nda görevli piyano öğretmeni Vecihe Koral, babası da Demiryolları müfettişi Enver Bey’di. Ailenin ilk oğlu olan Erkin, altı yaşında annesinden piyano dersleri almaya başladı.
Evde Klasik Batı müziği dinlenirken, O gitara meyletti ve öğrenim gördüğü Alman Lisesi’ndeki ‘özgür hava’ sonucu rock’n’rolla merak sardı.
Kafadarlarıyla kurduğu ‘Erkin Koray ve Ritmcileri’yle ilk konserini 29 Aralık 1957’de Galatasaray Lisesi’nde verdi. Bu ilk konserin repertuarında Ain’t That a Shame (Fats Domino), Whole Lotta Shakin’ Goin’ On (Jerry Lee Lewis), Hound Dog (Elvis Presley), I’m Walkin’ (Fats Domino), Don’t Be Cruel(Elvis Presley) parçaları vardı.
Zamanla rock’n’roll tutkusu ağır basınca okulu boşladı. Alman Lisesi’nden kaydını önce Haydarpaşa Lisesi’ne, oradan da Vefa Lisesi’ne aldırdı.
Atom mühendisi olmak istiyordu…
Küçükken atom mühendisi olmayı planlamıştı ama, yolu müzisyenliğe düştü.
Liseden sonra piyanonun yerine gitarı seçip profesyonel çalışmalara girişti. 1960’ların başında, kardeşi Korkut Koray’ın (davul), Ersin Ulusoy’un (elektro gitar), Utku Demirseven’in (piyano) yer aldığı Erkin Koray ve Ritmcileri grubuyla (sık sık eleman değişmişti) İngilizce parçalar söyleyerek gece kulüplerinde çalıştı…
Orada burada başlamış folklor denemelerine kayıtsız kalamazdı tabii. Gençler arasında büyük ilgi gören ‘twist modası’nı takip etmekte, Ceviz Oynamaya Geldim Odana adlı türkü düzenlemesiyle seyircilerine “Mevlana Twist” yaptırmaktaydı. Ceviz Oynamaya Geldim Odana’yı plak olarak çıkartamayan Koray, parçayı konserlerde yorumlamakla yetindi…
1962’de ilk 45’liği Bir Eylül Akşamı/It’s So Long’u yayımladı ve yoğun şekilde gece çalışmalarına girişti. Ancak, askerlik vakti gelmişti ve tüm işleri yarıda bırakıp 1963’te vatani görevine başladı. Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı, 1. Tabur 3. Bölük’te geçen acemilik döneminden sonra Eskişehir’de Hava Kuvvetleri’nin Caz Orkestrası’na solist olarak seçildi.
Yerli müzik tarihinde özel yeri olan bu orkestranın bünyesinde gerçekleştirilen ‘türküleri modernize etme’ denemeleri sırasında halk müziğine ilgi duydu, bağlamayla haşır neşir oldu ve aynı Cem Karaca gibi askerlikte Anadolu’yu yakından tanıma olanağı buldu.
1965’de terhis olduktan sonra İzmir’de pavyonlarda gitar çalarak para topladı ve sonbaharda Almanya’nın yolunu tuttu. Çeşitli grupların provalarına katılıp sert soundları denedi; bir ara da Hiccups adlı grupta yer aldı.
1966’da ise, modaya kapılarak Altın Mikrofon Yarışması’na katıldı, ancak ilk üçe giremedi.
Elektronik Türküler
Koray, 1967 yılında, onu ülke çapında üne kavuşturan Kızları da Alın Askere adlı 45’liğini Erkin Koray Dörtlüsü’yle (Sedat Avcı-davul, Ziya Bakanay-basgitar, Tuncer Dürüm-gitar) yayımladı. 45’liğin B yüzünde Aşk Oyunu parçası vardı. Aynı yıl Koray’ın kariyerindeki ilk Anadolu Pop-Rock kalıplarındaki çalışma olan ‘Anadolu’da Sevdim’ plak yapıldı.
1968 yılında Erkin Koray Dörtlüsü’yle Altın Mikrofon yarışmasına yeniden katılıp, beat-rock soundundaki türkü düzenlemesi Çiçek Dağı’yla dördüncülük aldı ve yarışma kuralları gereğince çıkartılan 45’likte Çiçek Dağı ile Meçhul parçalarına yer verdi.
1970’de, birlikte bir çok denemelere girişeceği, underground grup Yeraltı Dörtlüsü’nü (Sedat Avcı-davul, Ataman Hakman-gitar, Aydın Şencan-basgitar, Erkin Koray-bağlama, gitar) kurdu.
Grup, o günlerin sevilen şarkılarıyla türkülerini ‘kendi tadında’ çalmayı amaçlamaktaydı. Neşet Ertaş türküsü Kendim Ettim Kendim Buldum, Nihansın Dideden, Kıskanırım, İstemem, Köprüden Geçti Gelin gibi parçalar geniş yelpazeli repertuarın ilginç düzenlemeleriydi. Bunların yanında, İlahi Morluk gibi pschedelic arayışların ürünü parçalar da çıkmaktaydı ortaya.
Bir ara Fransa’ya gidip müzik çalışmalarını orada sürdürmeyi denese de yapamadı ve dönüşte ‘Erkin Koray SuperGroup’u (1971) bir araya getirdi. Bu grupla iyice ‘pschedelic’e eğilirken arabeskle rock arasında kan uyumu aramaya başladı.
1973’e TER (Aydın Çakuş-gitar, Nur Yenal-davul, Özkan Uğur-basgitar, Erkin Koray) adlı grupla girdi. Orhan Gencebay bestesi Hor Görme Garibi, bu dönemin en dikkat çeken ürünlerinden biri oldu…
1975, ‘Elektronik Türküler’ adlı uzunçaların yılıydı. Koray’ın arabesk arayışlarına bir süreliğine ara verip halk müziğine yöneldiği Elektronik Türküler projesi, daha önce piyasaya sürülmüş bir 45’likler toplaması değildi.
Düzenlemelerin Erkin Koray tarafından yazıldığı yapıttaki sekiz parça arasında, yedi dakika 40 dakika süren progressive-folk arayışı Cemalım, sekiz dakika elli saniyelik Türkü ile Karlı Dağlar, Anadolu Pop adına önemli çalışmalardı. Gitar, bağlama, zurna ve vurmalıların sürüklediği Türkü’nün sözleri Nazım Hikmet’in, bestesi ise Ruhi Su’nundu.
Kısacası, Koray’ın rock, beat ile türküyü birleştirmeyi ilk denediği albümdü Elektronik Türküler (Karlı Dağlar, Sır, Hele Yar, Korkuyu Rüya, Yalnızlar Rıhtımı, Cemalım, İnat, Türkü). Ortaya çıkan soundu dönemin gazeteleri ‘folk-rock diye tanımladı.
Koray, HEY dergisinde yayımlanan söyleşide albümle ilgili şunları söylemişti: ‘Türkünün geçmişinde elektrikli aletlerin yeri yoktur. Türkülerde daha çok, ‘doğal’ diye tanımlayabileceğimiz sesler hakimdir. Bu durum, folk müziğimize ‘türkülere özgü’ hoş ve karakteristik bir haldir. Ben ‘makineleşmiş’ dünyanın, makineleşmiş insanının Türkiye’deki görüntü ve yansımasının, söylediği veya söylediğini varsaydığım türküleri kendimce yorumladım. Belki de son yıllarda gittikçe büyüyen ve gelişen bir akıma, yeni bir yol göstererek, onu en gerçek ve en anlamlı biçimde ifade eden bir anlatım buldum. Türkülerimizin güzelliğini ve doğal dokusunu kaybetmeden ancak bu kadar elektronikleşebileceğine inandım ve gerçekleştirdim’…
Gencebay’la kol kola
1975’te yine Avrupa’ya açılan Erkin Koray, aradığını bulamayınca bu kez rotasını ‘Doğu’ya yöneltti. Hindistan dönüşünde, mucidinin kim olduğu hâlâ tartışılan elektro bağlamanın sıcacık sounduyla beraber iyiden iyiye arabeske gönül verdi.
El attığı bu türde, dürüst şekilde, kendini çalarak, kendini anlatarak, birilerine özenmeyerek ekol haline geldi ve Beyoğlu’nun arka sokaklarında doğan arabesk rockı başarıyla vitrine taşıdı.
Arabesk denen deneysel müziğin başarılı isimlerinden Orhan Gencebay’la yürüttüğü ortak çalışmalar önünde yeni kapılar açtı ve halkın beklentilerini, zevklerini iyi tespit edebildiği için bu dönem imza attığı yapıtların büyük bölümü ‘kalıcı’ oldu.
Hindistan yolculuğundan geriye kalanla, Ortadoğu’dan bulduklarını birleştirerek 1976’da çıkardığı ‘Erkin Koray 2’ adlı uzunçalarında tam anlamıyla ‘boş yoktu’: ‘Şaşkın, Fesuphanallah, Sevince, Esterabim, Arap Saçı, Hayat Bir Teselli, Komşu Kızı, Gönül Salıncağı, Tımbıllı’.
1977 yılında, Erkin Koray Tutkusu adlı grubunu kurup, bu oluşumla aynı adı taşıyan bir rock uzunçaları (Allah Aşkına, Mağarada Düğün, Sandalcı, My Delight, Bir Olasılık, Cümbürcemaat, Sanma, Suskunluğun Ötesi, Blond Man, Geliyor, Yalnız Sen Varsın) yayımladıktan sonra yeniden Avrupa’ya gitti. Nedeni, ülkedeki anarşi ve karışıklıktı; bir de TRT’nin katı denetimi.
1982’de yurda döndükten sonra, uzun süre solo çalışmalar yapan Erkin Koray’ın bu yalnız dönemindeki en ünlü parçası Çöpçüler’di.
1983’te ciddi sağlık sorunları yaşadı ama, çalışmalara ara vermeden Federal Almanya’da İlla ki albümünü yaptı.
1984’te Korkut Koray (davul), Tayla Koray (tuşlular) ve Almanya’dan gelen Ünal Vani’yle (bas gitar) yeni grup oluşturan Koray, ekonomik zorluklara karşın müzikten vaz geçmedi ve 1985’de albüm üretme uğruna, orguyla pizzacıda müzik yapmak dahil, birçok işi kabul etti.
Seksenler’de piyasa işi ürünlere yeltense de temelde yine sistemin dışında kalıp sokakların adamı olmayı sürdürdü.
Bir ara da, kızını okula göndermeyip, kendi kendine yetiştirmeye çalışması basının büyük ilgisini çekti.
1996’da eski dostları Ahmet Güvenç ile Asım Ekren’in katkılarıyla kaydettiği Gün Ola Harman Ola’yı yayımladıktan sonra Devlerin Nefesi isimli albümünü Haziran 1999’da çıkarttı.
2006 tarihli Mezarlık Gülleri kitabında yaşamını ve düşüncelerini kendi kalemiyle sevenlerine aktaran ‘Erkin Baba’, hatası sevabıyla hep sıcacık işler yapmış, dağarcığındaki her şeyi insanlarla paylaşmıştı.
Bu uzun mücadelede ünlü ozanın üzüntüsünden, sevincinden, dünya görüşünden, deneyiminden rockçısı da, arabeskçisi de kendi payını çıkartıp onu çok sevmişti.
Her dönem dimdik ayaktaydı; halkın gönlüne giden yolun samimiyetten geçtiğini bilerek.
CUMHUR CANBAZOĞLU